Share This Article
Finans dünyası, belirsizlik dönemlerinde söylentilerin ve spekülatif teorilerin daha hızlı yayıldığı bir ekosistemdir. Son aylarda hem gümüş fiyatlarının tarihi seviyelere yaklaşması hem de uluslararası sanat müzayedelerinde rekor satışların yaşanması, bazı çevrelerde aynı yorumu doğurdu: “Bu tip rekorlar büyük bir ekonomik çöküşün veya savaşın habercisidir.”
Peki, bu iddiaların tarihsel ve iktisadi bir karşılığı var mı?
Gümüş fiyatlarındaki büyük zirveler incelendiğinde; 1980, 2011 ve 2020’de görülen rallilerin hiçbirinin global ekonomik çöküşün doğrudan tetikleyicisi olmadığı görülüyor. 1980’deki çöküş gümüş yüzünden değil, petrol krizi ve faiz şokları yüzünden yaşandı. 2011 zirvesinden sonra ise dünya borsaları tarihsel bir yükseliş dönemine girdi. 2020’de pandemi kaynaklı yükselişten hemen sonra ise küresel piyasalar rekor kırdı. Verilerin tamamı, “gümüş rekor → kriz” ilişkisini desteklemiyor.
Sanat tarafında ise büyük satışların tarihte genellikle likidite bolluğu dönemlerinde gerçekleştiği görülüyor. 1987, 2007, 2017 ve 2021’de kırılan rekorların hiçbiri savaş, çöküş veya sistemik yıkımın doğrudan habercisi olmadı. Bazı dönemlerde rekor satışlarla aynı yıllarda borsalarda düşüşler yaşandı; ancak bu düşüşler sanat piyasasının değil, finansal sistemdeki kaldıraç risklerinin sonucu olarak ortaya çıktı. Bu iddianın temelinde davranışsal ekonomi prensipleri –belirsizlikte güvenli liman arayışı ve likidite bolluğunun varlık fiyatlarını şişirmesi– yatıyor.
Sonuç açıktır:
Ne emtia fiyatları ne de sanat piyasasındaki rekor satışlar tek başına bir ekonomik çöküşün işareti değildir. Bunlar, makro koşulların ve yatırımcı psikolojisinin yan ürünleridir; ekonomik krizleri belirleyen asıl faktörler ise faiz politikası, kredi genişlemesi, jeopolitik şoklar, enerji fiyatları ve bankacılık sistemindeki kırılganlıklardır.
Bugünün koşullarında rekor fiyatlar korku değil, dikkat gerektirir. Ancak veri, söylentilerle değil, analizle konuşur. Ekonomiler gümüşün parıltısıyla değil, likiditenin yönüyle sarsılır.
